20 Ekim 2014 Pazartesi

Efsane Kaptan Ömer Onan

Futbol'dan sonra en çok takip edilen branş hiç şüphesiz Basketbol! Geçtiğimiz sezon ezeli rakibimiz karşısında play-off final serisinde Şampiyonluk çoşkusunu yaşamıştık. Sahaya çıkmama kararı alarak şampiyonluğa gölge düşürmek isteyen Galatasaray yöneticilerini kendi basketbolcuları bile eleştirmişti. Bu profosyenelliğin çok dışında bir hareketti. Ancak hakkımız olan şampiyonluğa ulaşmanın tadı paha biçilemez! 

Bir çok kez şampiyonluk yaşamış, Fenerbahçe tutkusunu çubukluyla parkelere sürüklemiş biri; Ömer ONAN! Efsane olmak kolay değil, hele hele 7 numaralı formayı emekliye ayırmak hiç kolay değil!

Hem Milli hem de Fenerbahçe formasıyla başarılar kazanmış birinin kariyerindeki müthiş maçları unutmak sanırım mümkün olmayacak. Onun hırsını, mücadelesini ve başarısını gelecek nesillere anlatırkende gözlerimiz dolacaktır.



Geçtiğimiz hafta Emperio Armani maçında düzenlenen törenle veda eden kaptan, sezon başından bu yanada Fenerbahçe Ülker'de takım menajerliği yapmaktadır. O ve diğer efsanemiz Mirsad Türkcan'ı canlı izlemiş olmanın mutluluğunu bir kez daha yaşıyorum


İşte efsane kaptanın müthiş kariyeri:

1995-2005 Efes Pilsen

Koraç Kupası, 1 Şampiyonluk
Euroleuge Dörtlü Finali, 2 kez dörtlü Final
Türkiye Basketbol ligi, 5 Şampiyonluk
Türkiye Kupası, 5 Şampiyonluk
Cumhurbaşkanlığı Kupası, 3 Şampiyonluk

2005-2006 Ülkerspor

Türkiye Basketbol ligi, 1 Şampiyonluk

2004-2005 Fenerbahçe, 2006-2014 Fenerbahçe Ülker

Türkiye Basketbol ligi, 5 Şampiyonluk
Türkiye Kupası, 3 Şampiyonluk
Cumhurbaşkanlığı Kupası, 2 Şampiyonluk

Milli Başarıları:
EuroBasket, 2001 Gümüş Madalya
Dünya Basketbol Şampiyonası, 2010 Gümüş Madalya

ÖMER ONAN
TBL'de en çok forma giyen oyuncu 511

TBL'de en çok dakika alan dördüncü oyuncu
11.563

TBL'de en çok sayı bulan ikinci oyuncu
4.626

2001'den beri Euroleuge'de oynadığı maç sayısı 
187

2001'den bu yana Euroleuge'de attığı sayı
1.199

19 Ekim 2014 Pazar

Totemler her zaman işe yaramaz...

Yol uzun. Fenerbahçe her yerde fakat şehrin bana göre en huzurlu yakası Kadıköy! Her zaman metrobüsle geçtiğim bu yakaya bu sefer Eminönü'nden vapurla geçiyorum. Adınada totem diyorum. Maçı izlemek için Caddebostan'a gidiyoruz. Her yer tıklım tıklım dolu. Belli ki kimsenin aklında maçla ilgili en ufak şüphe yok! Takıma güven tam. Ve sonunda bir mekana girip maçı izlemek için yerimizi alıyoruz.

Ve maça Fenerbahçe başlıyor! İleride basan, sürekli ayağa paslarla akıllı oyun oynayan Fenerbahçe. Zaten istatisliklerde Fenerbahçe üstünlüğü git gide artıyor. Fakat sahada ters giden birşeyler var. Üst üste bulduğumuz net fırsatları bir türlü değerlendiremiyoruz. Emenike kaçırdıkça ahlar vahlar yükseliyor kalabalığın içinde. Hatta bir pozisyonda Emenike öyle bir vuruyor ki amatör futbolcu bile bu kadar kötü vuramaz diyorsunuz! Ancak pozisyonu tekrar tekrar izlediğimizde penaltı+kırmızı kartı çok net görüyoruz.. Üzüntü, beraberlik ihtimalini düşündükçe yükseliyor. "Şu takımı yenmemiz lazım" diye kendi kendime söyleniyorum. Tabi benimle birlikte tüm mekan bunu söylüyormuş. 


Devra arası garsona "60. dakikada kahve getir, totem yaptım" diye yalvaran renkdaşım olumsuz cevap alıyor. İçimden kızıyorum garsona "götürsen ne olacak??" Yan masadan bir istek daha geliyor, totem uğruna. Yine olumsuz cevap. İkinci yarı Galatasaray hızlı başlıyor. Tam kontrolü ele alalım derken Bruno Alves orta saha yakınlarında öyle bir hareket yapıyor ki, takımın kişi sayısını azaltmakla kalmıyor, psikolojik olarakda deplasmanda takımı yalnız bırakıyor. Bir 10-15 dakika pozisyon bulmaya başlayan Galatasaray olsada Fenerbahçe yine toparlanıp pas yapmaya başlıyor. Ancak rakipde yıllardır canlarını yakan Alex'in gollerinin benzerlerini atan bir oyuncu var. Wesley! Oda bize aynısını yapıyor. Hem de iki tane birden. İlkinde "yenilir mi bu Volkan!" diye sitem etsemde ikinci golü alkışlamaktan başka çarem kalmıyor. Hasan Ali'nin ısrarında kazandığı top Alper'in vuruşunda gole dönsede maalesef Arena'dan puansız ayrılıyorduk.

Ancak hiç bir Fenerbahçeli'nin şampiyonluğa olan inancı azalmamıştır. Çünkü oyun, hırs ve isteği görmek bile çok önemliydi bizim için. Şimdi bağırın ulan "FENERBAHÇE ÇOK YAŞA" diye...

18 Ekim 2014 Cumartesi

Büyük Derbi!!

Sezon açılışı için yazamadığım yazımı ligin bizim için ilk olan derbisinde yazma fırsatı bulabildim. Biliyorum geçen sene askerlik bahanesiyle takip edemiyordum, bu senede yoğunluktan. Ama önümüzdeki haftadan itibaren bütün branşlar olmasada bir çok branşımızla ilgili yazıları paylaşacağım sizlerle... Şimdi o büyük heyecana dönelim...

İstanbul ne kadar önemli ve güzelse içinde yaşanılan anılarda güzeldir. Şehrin iki farklı yakası iki farklı takımı, biri olmazsa diğeri eksik. 17 Ocak 1909'da Papazınçayırı'nda Galatasaray'ın 2-0'lık galibiyetiyle başlayan muhteşem serüven, günümüze kadar heyecanını ve rekabetini sürdürebilmiştir. "Büyüklük nedir?" diye sorduklarında 105 yıldır birbiriyle karşılaşıp hala yenişemeyenlerin mücadelesidir demek hiçte yanlış olmaz sanırım. Bu maçların önemli ve güzel olan tarafı galibyette şampiyonluk çoşkusu mağlubiyette ise rakibini tebrik etmek olsa gerek. İşte bu güzelliklerin yaşanmasını istediğimiz bir derbi daha.

Sezon başında Süper Kupa finalinde karşılaştığımız rakibimizi, o gün penaltılarla yenip kupanın sahibi olmuştuk. İki takımda sezon başında vasat bir görüntü çizmiş, lig şampiyonluğunda umutsuzluk tohumları ekmişti. Ancak ligin ilerleyen haftalarında yavaş yavaş tempo arttıran iki takım, milli maçlar arasında derbiye daha sıkı şekilde hazırlandığıda kaçınılmaz bir gerçek.Yani Süper kupa bizim için iyi  bir referans olmayabilir.  İşte bu yüzden bu maçın heyecanı ve tansiyonu çok daha farklı olacak. 

Sakatlıklardı, eksikliklerdi derken teknik ekibi zorlayan 11 seçimleri bile bu heyecanı eksiltemez. Sarının laciverti ve kırmızısı mahalle maçı yapsa bile o heyecan ve mücadele her zaman var olur. İşte bu yüzden biz şehrin lacivert yakasındakiler olarak Fenerbahçemize sonsuz başarılar diliyoruz...